MALATYA’NIN TURİZM GÖZDESİ : ASLANTEPE HÖYÜĞÜ ANADOLU’NUN İLK ŞEHİR DEVLETİ (June 1, 2014)

MALATYA’NIN TURİZM GÖZDESİ : ASLANTEPE HÖYÜĞÜ

ANADOLU’NUN İLK ŞEHİR DEVLETİ

Prof. Dr. Sema AYDOĞDU

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi

(Bu makaledeki tüm fotoğraflar Prof. Dr. Sema Aydoğdu’ya aittir.)

 


ASLANTEPE HÖYÜĞÜ;
Malatya’ya 7 km. uzaklıkta, Fırat’ın azgın dalgalarını durduran Karakaya Barajı’nın batısında, Orduzu köyü yakınında yer alıyor. Anadolu’daki 20.000 höyüğünün en büyüklerinden biri. M.Ö. 5.000’den, M.S. 11. yüzyıla kadar kesintisiz yaşam alanı. Yüksekliği 30 m.’yi bulan höyük 8 katmandan oluşuyor. Son Kalkolitik Çağ’dan başlayıp, ilk, orta, son Tunç Çağı’ndan, Geç Hitit Dönemi’ne kadar izler taşıyor. 

ASLANTEPE’nin en önemli özelliği; Anadolu’da kurulmuş ilk şehir devleti olması. Dünyanın en eski kral mezarı burada. Bulunmuş en eski kılıçlarda bu ören yerinde…

Höyüğün ilk kazıları, 1932’de Atatürk’ün emriyle, Fransız bir ekip tarafından Geç Hitit tabakalarında başlamış (M.Ö. 1200 sonrası). Girişin iki yanında iki aslan ve devrilmiş bir kral heykelinin bulunduğu Geç Hitit Sarayı bulunmuş. Bu eserlerin orijinalleri Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmekte. II. Dünya Savaşı’ndan sonra başka bir Fransız ekip kazıları sürdürmüş, 1961’den sonra ise görevi İtalyanlar devr almış. Günümüzde de “La Sapienza Üniversitesi tarafından kazılara devam edilmektedir.  

Kazılar sonucunda; M.Ö. 3300-3000 yıllarına ait (Geç Uruk Dönemi) kerpiç bir saraya, M.Ö. 3600-3500’lere ait tapınağa, iki bini aşkın mühüre ve çok sayıda metal esere ulaşılır. 

Dünyanın ilk kılıçları arsenik, bronz alaşımlı ve sap süslemeleri gümüş kakmalıdır. Fiziksel yaralanma arsenik ile güçlendirilmiştir. Bu özellikler arkeolojik literatürde tektir.

İlk tapınak alanında; çok sayıda, mühürle kapatılmış erzak torbaları ve küpler bulunur. Krala ait dini alan, aynı zamanda, ticari ve ekonomik paylaşım mekanına dönüşmüştür. Üreticilerin malları mühürlenerek kayıt altına alınmakta ve krala sunulmaktadır. Bir kısmı da dini törenlerle halka dağıtılmaktadır. Buluntular üretimin çok sıkı kontrol altına alındığını ve üretime dayalı sınıfsal farklılığın ilk olarak ASLANTEPE’de ortaya çıktığını göstermektedir. Aristokrasi ve ilk şehir devleti de bu yörede şekillenmiştir. Höyükte bulunan ikinci tapınakta ise gümüş kakmalı, arsenik uçlu kılıçlar ortaya çıkmış. Bu durum şehir devletinde, giderek, savunma ve korumanın ön plana geçtiğini işaret etmektedir.

Sarayın koridor duvarları baklava desenleri ve renkli motiflerle bezenmiş. Bu alanlarda çok sayıda mühür bulunması; bürokrasi ve çalışanları (memurları) işaret etmektedir. Bu buluntular; dini ve siyasi mekanların, giderek, kamu hizmetine yöneldiğini ve saraylı şehir devletinin ve saray ekonomisinin temellerinin atıldığını ortaya koymaktadır. 

M.Ö.2900’a tarihlenen kral mezarı sınıfsal temelli ayrılığın en erken kanıtlarından. Bacakları karnına çekilmiş, güneşe doğru yan yatan kralın mezarı, bu dünyadaki zenginliği ile donatılmış. Kralın etrafında, uğruna feda edilmiş, cenin pozisyonunda yatan 4 hizmetkar bulunmakta. Kral (patron) ve çalışanlar arasındaki kapitalist ilişki öbür dünyaya da taşınmış. Aynı alanda bulunan diğer bir mezarda ise, bir kadın gene cenin pozisyonunda ve yüzü güneşe dönük olarak gömülmüş, iki yanı kayalarla desteklenmiş. Ancak; mezarda sadece 3 seramik kap bulunmakta. Sınıfsal farklılığın delili olarak… (Fotoğraflamadığım bu görüntüler Malatya Müzesi’nde sergilenmektedir). 

Aslantepe Höyüğü kent girişi hayvanların bağlandığı düşünülen, restore edilmiş bölüm ile bizlere merhaba diyor. Kerpiç duvarlar (toprak ve saman karışımı), daha fazla pişirilerek taşlaşmış kitlelerle desteklenmiş. 

Kentin ana yolu boyunca sağlı, sollu ocak benzeri çukurluklara rastlanıyor. Daha sonra bunların evlere (binalara) ait destek kazıklarının yuvası oluğunu öğreniyoruz. Kerpiç binalar ahşap desteklerle adeta sağlamlaştırılmış… Duvarlara fazla sert dokunmadan ziyaretimizi sürdürüyoruz. Tarihi zedelememek, zarar vermemek amacı ile…

Kentin ana yolunda, kadın ve erkeği simgeleyen duvar resmi bize dur diyor… Sağlı, sollu benzer figür. Ancak sağdaki daha süslü… Doğal olarak kadını simgeliyor…                

İri gözlü, dalgalı saçlı, üçgen yüzler. Sağ duvardaki daha büyük olan dişilik simgesi….

Bir tahta veya masa etrafına oturmuş şekilde resmedilmişler…

Sarayın koridoru perdelerle kapatılmış…

Bu şekilde duvar resimlerinin korunması amaçlanmış…

Perdeler açılınca insanı heyecana boğan baklava desenleri, kırmızı boyalı

ticareti faaliyetlerin resimleri ortaya çıkmakta…  

2002 yılı kazıları ile saray koridorunda atık su kanalı ortaya çıkarılmış. Paleobotanik incelemeler sonucunda; bu kanalın kanalizasyon veya yağmur suyu bertaraf şebekesi olup olmadığı ortaya çıkacak… Genel kanı kanalizasyon şebekesi olduğu yönünde… Bu da Aslantepe’nin diğer ilklerinden…    

Anadolu’nun ilk şehir devleti’nin nüfusu; bulunan mühür sayısına göre, 2.000 dolayında tahmin edilmekte. Merkezi yönetimin (kral, memurlar) höyükde, halkın ise çevrede, çadırlar içinde, göçebe olarak yaşadığı düşünülmekte.

Bölge M.S. 5 ve 6. yüzyıllarda bir Roma köyü olarak, daha sonra da Bizans nekropolü (mezarlık) olarak kullanılmış.

Ören yerinde, Çatalhöyük’tekini anımsatan, temsili bir ev yapılmış. Ancak donatılmamış. O günleri (M.Ö. 3000-3500) yaşamak, hayal etmek henüz daha az olanaklı…

Sarayın çevresinde, Ağustos 2014’de kazılmaya devam edilecek alan naylon örtüler ve şaç malzeme ile koruma altına alınmış. İtalyan ekibi bekliyor. Yerel görevli ve çalışanlar da onları karşılamaya hazırlanıyor…

M.Ö. 3000’lerin kazı heyecanına ben de tanık olmak isterdim. Tıp eğitimi uğruna bastırılmış arkeoloji sevdamı birazcık olsun yatıştırmak, dünyanın diğer ilklerinin çoşkusuna katılmak inanılmaz olurdu… 

ASLANTEPE; Mezopotamya ekonomik sistemi ve kentleşmeye sahne olmakta. Bu yörenin insanları madencilik ve dokuma teknolojisi ile hakimiyet kurmuşlar ve tahıl üretiminde uzmanlaşmışlar… Sarayın depolarında üzüm çekirdeklerinin bulunması, belki de şarap üretiminin ilk izleri olabilir. Bir kale görünümünde olan kent; Anadolu ticaret sisteminin özellikleri taşımakta. Bu kent maden döküm işliği ve büyücülüğün mekanı olabilir… İnsanlık tarihinde sınıfsal farklılık ve zanaatkarlığın ispatlanmasına olanak da sağlamaktadır…. 


   

 

 

 

 

Geziyle İlgili Fotoğraflar

gezi yazısı arşivi için tıklayın